11 Haziran 2019 Salı

Tatil notlarım.
Not 1; Tarlalar nadasa makineler dinlendirmeye, isciler yollara... Her zaman çok çalıştım. Bence çalışkandım annemlere, eşe dosta sorsan hareketli ya da sosyal derlerdi. Bu çalışkanlığın durmaktan kaçınmakla ilgili yanları da vardır muhakkak ama iyicil amaçlarım oldu, gören gördü göremeyen göremezdi. Beni sürekli hareket ederken görenlerin değişik türlü agresyonlarina ve oturdukları yerden attıkları çelmelere maruz kaldığım da çok oldu. Genellikle kötülükten çiğlikten sığlıktan uzaklastim görmek bile yetiyordu incinmeme. Kendimde görsem de giderdim hemen üzerine. Neyse yaptığım iş çalışma biçimim profesyonellestikce -ki bunun yabancılaşmayı beraberinde getirdiğini bilirdim hala da inkar etmiyorum- tatile ihtiyaç duyar oldum. Bazen dinlenmesi gereken bir makine gibi... Çalışan milyarlarca insan gibi... Neyse bu vesileyle tatil ihtiyacı duydum. Olası en insansız tatili 4 günlük olarak tasarladım. Olası en insansız tatil Bolu'da mümkün olabilir miydi?
Not 2; O da ne internet ve telefon çekmiyor! Muhteşemdi. Ulasilamadim ulaşamadım eskiden böyle olunca acayip korkardım insanların dünyasında kentte bir şey olacak da ben kaçıracağım diye... Haydi adını koyalım bir toplumsal hareketliliği kaçırmaktan misal. Bir kez Bozcaada'ya gitmiştim de nasıl suçluluklar... Anladim artık öyle değilim. Haberler en son merak ettiğim şey oldu. Bu biraz hüzünlü bir farkındalık tabii. Bu arada telefon çekmiyordu ama hoca camiden ezanı okumadan önce telefon tuş sesi geliyordu. Köy camilerindeki bu ses ne ki... Şifre mi 3578 ezan 9873 sela gibi. Bilemedim ama köyde ezan sesi bir nostaljik seda benim için... Köyüm ve oradaki herkes her şey... Büyük sessizliğin bölünüşü. Bugün olduğum kişi olmaya karar verdiğim yer... Kimlik anlamında tabii...
Not 3; Taşra sıkıcılığı yalnızca filmlerde var! Evet taşra hiç sıkıcı değil. Uzaktan görünen arabaya yaklaşana kadar öylece bakmak, kırlangıç yavrularının büyümesini, çileklerin kizarmasini, ihlamurlarin sararmasini beklemek hiç sıkıcı değil gerçekte. Ya da bu defa ben hiç sıkılmadım. Biraz da öyle yasamaya umarım vaktim olur.
Not 4; Tabii oraya işsiz gitmedim. Yanımda bir sürü kitap. Anna Karenina hakkında yazıyordum. Tolstoy hakkında aşk hakkında kitaplarım vardı. Aşk hakkında olanlara şöyle bir bakıp bıraktım. Kendi dagarcigimla yetinecektim. Tolstoy hakkında okudum epey. Onun köylücülüğünü ve Levin karakteri ile sunduğu toplumsal kurtuluş yolunu eleştirirken bir yandan oradaki kırdaki hayata dahil olmanın hayalini kuruyordum. Çatışmalı bir durum değil gayet açıkça ikisi bir arada mümkün yani hem kırda yasamak istemek hem toplumsal dönüşümün kentten sağlanacagini düşünmek... Ama sevimli bir gerilimdi. İşte böyle şeylerle eğlendim bir de kurbağalar yılanlar yusufcuklarla...
Not 5; Edebiyatla anlatmak seçtığim yol ama orman sinemada ne güzel anlatıyor. Trier'in Anti-Christ'teki köklerinin benzerini buldum ektedir. Daha güzelleri muhakkak vardır daha sonraki orman gezilerime artık...
Orman muazzam bir kaynak çok besleniyorum her zaman...
Gevezelik uzun sürdü dönüş yolundayız. Nerede kalmıştık? Tamam tamam biliyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder