25 Ağustos 2017 Cuma


İç Dökmeler  

*İnsanların düşümdeki, düşüncemdeki halleri gerçekliklerinden tabii ki farklı oluyor herkeste olduğu gibi... Bendeki içsel imgeler baya yüceltilmiş genellikle... Sevme eğilimi ve ihtiyacı ile düşüncede yoğun bir gerçeklik ihtiyacı benim ızdırabımın kaynağıdır diyeyim. Çünkü genellikle olandan daha iyi kurgularım tek tek insanları. İlan edilmiş bencilliklerini bile reddedebilirim bir yere kadar. Ama sonra gerçekliğe tutkun yanım çıkar. Yakar da yıkar. Neyse... İnsanlığa dair de öyle... Sabırlı, anlayışlı, bir gün daha iyi olacağına dair umutlu yaşarım hayatı. İnsanlık umarım benim kurguladığımdan daha bile iyidir aslında. Diyeceğim o ki bazen değil sıklıkla gerçek olandan imgesel olana kaçmak istiyorum. Hem insanların gerçek halleriyle konuşurken tahammülde zorlandığım "daha daha nasılsın" muhabbetleri o iç sohbetlerimde olmuyor. Herkesle mühim bulduğum konularda konuşuyorum. Ben soruyorum onlar söylüyor, onlar söylüyor ben soruyorum. 
*Jaguarın Gözleri'nin ilk baskısından çok az sayıda kaldı. Biliyor musunuz alındı kitap ve alanlar okudu ve çok güzel şeyler duydum ya da okudum roman hakkında. O zaten benden çıktı artık sizdedir. Eleştiri gibi söylenen bazı şeyler de katkı sağlasa iyi olurdu ama somutlanan bir şey olmadı. Birkaç kişinin (bazısı okumamıştı bile) burun kıvırmaları biçiminde idi hepsi o. Neyse sağolun, varolun demek isterim. İkinci baski umuyorum çok yakında. Yazma şevki içimdedir, artarak devam ediyor. 
*"Bir sözün coşkusuyla dönüyorum hayata" diyor ya şarkı... Bu dizeler de gitmiyor günlerdir benden ve iyi geliyor. Size de hayata döndürecek coşkuyu verecek sözler diliyorum ama önce sözdeki anahtara uyumlu kilit lazım. Bulmak için aramak gerekiyor bazen ama inanın o zahmete değer. Müzik de her zaman yardım eder.
*Yaz bitiyor ve bir kez daha Murathan'ın "Yaz Geçer" şiiri düşüyor payıma. Yaz geçer ne güzel anlatım. Yazınca biraz geçiyor gerçekten. Acısı yanı... "Zamanla yerleşir yaşadıkların" yazınca da öyle oluyor genellikle... İsterseniz şiiri okuyun yeniden...
*Denizin altından korkmak, bilinçdışından korkmakla ne kadar benzer. Ben denizaltını büyülü buluyorum. İlla görmem gerekmez. Yüzerken mesela denizin içinde bir yaşam olması, tümüyle benim kontrolüm dışında olması ve ısırabilecek, zehirleyebilecek canlıların olması ürkütücü gelmiyor. Teslim olabiliyorum denize... Akabildiğim için mutluyum. Şimdilik hayatla da öyle... 
*Artık kırk yaşımdayım. Gençliğimi çok özlüyorum ne yalan söyleyeyim. Ama çok zor geliyor yeniden genç olmak herşeyi tekrar yaşamak istemezdim.Bu yaşlar da güzel. Çünkü daha umarsız, rahat, daha bilgili... 
*Aslında şu an çalışıyor, bir şeyler okuyor, yazıyor olmam gerekirdi lafa daldım. Belki birilerinin de benimle laflayası bir takım işlerden kaçası olur. Denizaltında yaşayan canlıları düşünün biraz. Orada öylece kıymetli hayatlarını sürdürüyorlar. Bizim hiç hiç haberimiz olmadan... Ben biraz ahtapotları düşünücem misal. Geçenlerde DNA'larının dünyaya ait olmadığına dair bir şeyler okumuştum. Onların uzaylı olmaları üzerine, tuttukları kayıtlar üzerine kurgusal bir dünyada gezeyim biraz... İşte şimdi de bendeki ahtapotlarla gerçekteki ahtapotlar arasındaki farkları görüyorsunuz. Durum böyle yani... İncitmeyiniz beni, bizi, birbirinizi ve ahtapotları...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder