9 Ekim 2016 Pazar

Kırkta yılda bir pazar onu da yağmur bozar 

Hava kapalı, yağmurlu... Sabah sabah içimde Ahmet Kaya söylüyor "göğsüm daralıyor ciğerim yanıyor, olmasaydı sonumuz böyle"... Kızım dışarı çıkıp bisiklete binmek istiyordu, hava böyle diye birazcık hayal kırıklığına uğradı. Sonra İdris bir anısını anlattı. Aynen ondan aktarayım; "Ben çocukken köyü hep yazın görürdüm. Çünkü hep okullar kapanınca giderdim. Güneşli havalarda kuzenlerle, komşu çocuklarıyla beraber birbiri ardına olgunlaşan meyvelerden yer, sabahtan akşama dek dışarıda oynardık. Günler uzun, maceralı ve oyun doluydu. Sonra bir defasında nedense sonbaharda gittim. Ne kadar şaşırdığımı anlatamam. Ağaçlarda yaprak kalmamış, hiç meyve yok. Ortalık kahverengi, gri... Başka bir yer gibi... Sonra bir de yağmur başlamasın mı? Bizim kuzenle bir saçağın altında oturup buruk biçimde yağmuru izliyorduk. O sırada biz yaşlarda çıraklık yapan komşu çocuğunu gördük. Büyük bir hüzünle dedi ki "Kırkta yılda bir pazar onu da yağmur bozar"... Sanki benim duygularımı anlatıyordu. İşçi olmak üzerine de düşündüm o zaman... Eğer yağmur olmasaydı onunla, kuzenlerle birlikte maç yapardık muhtemelen. O saçağın altında sessizce oturup yağmuru izledik beraberce..."
10 Ekim'de bu anının büyültülmüş hali gibi geldi sonra bana... Çok mutluyduk ya o sabah çocuklar gibiydik. Ve sonra işte "Kırkta yılda bir pazar onu da yağmur bozar". O işçi gibiydik; başka günlerde yağmur yağması ile Pazar günleri yağması arasındaki farkı yaşıyorduk.
Şimdi hepimiz o saçağın altından hüzünle olup biteni izleyen çocuklar gibiyiz. Yine bahar gelir, yine çıkarız sokağa ve yaparız maçımızı... Her zaman hile yapan arka mahalle çocuklarını yeneriz bir yolunu bulup...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder