25 Şubat 2019 Pazartesi

AHLAT AĞACI

  Köylüye rağmen kuyu kazan, orada çıkan suyla bahçesini yeşillendirmek isteyen baba... Ne kadar derine inebilir... Ne kadar derine inebilirsiniz? Suya kadar?
Dün Ahlat Ağacı'nı izledim. Nuri Bilge Ceylan sinemasına mesafeliyim daha doğrusu mesafeliydim Ahlat Ağacı için durum farklı. Filmleri ile duygusal zihinsel olarak bir türlü yakınlaşamazdım.
Ahlat Ağacı benim için bir çok açıdan rahatsız edici ölçüde yakındı. O köy her açıdan bizim köye ne kadar benziyordu. O erkekler kaçtığım uzaklaştığım bir sürü adama... Bu kadar benzerlik fazlaydı o diyaloglar ne kadar gerçekti. Çoğunluğu anlatıyordu. O çoğunluğun içindeki azınlığın, köydekilere benzemeyen ayrıksı baba ve oğulun bütün sevgisiz ve umutsuz hallerinin bunaltıcı anlatısı. Babasından farklı olmaya çalışırken ona benzemek... Harekete kışkırtan sonra durduran, bir dürten bir önune geçen annelikler... Rahatsız edici pis küfürler... Bir de üzerine çocuk kitap yazınca...
Ahlat ağaçları, tarlalar, ahşap evler, elmalar, kuyular... Nefessiz bırakan bir tanidiklik hem de kaç kusaklik... Etkisi sürüyor...

Ahlat Ağacı'nın yorumuna yazacağıma buraya yazayım dedim. Bu filmde yönetmen sadece kadınla değil kadınsı bulunan her şeyle bağını koparan bir erkek dünyasının çıkışsızlığını anlatmış bence... Duygusal olan, romantik olan, düş kuran, elsever olan, bakım veren, bağ kuran yan... Bir de yaratıcılık meselesi var tabii. Satış kaygısı gütmeden yazan genç yazarın feleğin çemberinden geçmiş orta yaşlı taşralı yazarla diyaloğu... "Insanları sevmeyen birinden ne kadar yazar olursa" tartışması, kuyuda taş kırmak ama berekete bir türlü ulaşamamak...
Kadından da kadınliktan anlaşılandan da uzak çorak bir dünyanın başarılı ve eleştirel bir anlatısı.
Filmde ne çok intihar ve ölüm atfı oldu şairin deyişiyle "ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi"... Film boyunca ödenmeyen altınların, çalınan paranın, olası intiharların geriliminde yaşadık. Sonuçta eylem olmadi ama arzusu da fantazisi de orta yerdeydi ve rahatsız ediciydi. Belki böylesi daha çok öldürüyor, oğul duslemde defalarca yok ediyor, yas tutuyor, tekrar diriltiyor sancılar içinde çünkü... Ta ki babası kadar çürüyene dek. Baba Karamazov kadar yoz onun kadar tiksindirici bir baba ne yazılabilir ne çekilebilir diye düşündüm bir de...
Kral Ĺear ve ķız babaları ya... Belki daha uzun yazmalıyım bakalım. Çünķü o adamlar ne kadar da çoktular...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder