16 Nisan 2016 Cumartesi

“Dünyayı verelim çocuklara” – Banu Bülbül


Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler
Nazım Hikmet
Son dönemde art arda gelen çocuk cinsel istismarı haberleri bir gerçeği, bir kez daha görünür kıldı. Tıpkı kadın cinayetleri karşısında biriken öfkenin, Özgecan’ın katledilişi ile birlikte açığa çıkması gibi… Travmatik olaylar biraz böyledir. Her zaman gündemde kalamazlar. Bir kriz anına ilişkin, büyük bir acıya dair konuşmayı, eylemeyi gerektirdiğinden ve bu iş zor olduğundan, birikir ve dönem dönem toplumsal bir tepkiyle karşılık bulurlar. Tıpkı Özgecan öldürülmeden önce olduğu gibi onun katli ardından da kadın cinayetleri sürüyor yazık ki… Karaman’daki çocuklar da ilk değildiler şu anda da çocuk cinsel istismarının evlerde, okullarda, yurtlarda sürdüğünü biliyoruz.
İlgili kurumlar örtbas etme yarışına girdiler. En son Hacettepe Üniversite’sinde Spotlight filminin (Katolik Kilisesi’nde yaşanan çocuk tecavüzlerini konu alıyor) yasaklandığını öğrendik. Üstünü örtmek, unutmak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın dili sürçtüğünde ifade ettiği gibi cinsel saldırıya uğrayan çocuğu cezalandırmaktan öte bir anlamı olmuyor.*
Konu açılmışken cinsel saldırılara uğrayan çocukların yaşadıklarına ve cinsel istismara ilişkin bilgileri toparlayarak sizlere sunayım dedim. Buyrunuz…
İstismar nedir?
İstismar, gücün kötüye kullanımıdır. Çocuk istismarı dediğimizde, yetişkinlerin çocuk üzerinde var olan gücünü kötüye kullanmasını kast ediyoruz. Toplumsal bir sorun olan çocuk istismarı, toplumun iktidar sahibi olmaktan en uzak kesimi olan çocukları pek çok farklı boyuttan etkiliyor. Çocuk istismarının fiziksel, cinsel, ekonomik, duygusal şiddeti içeren halleri mevcut. Kuşkusuz istismarlar içinde çocuk ve ergenleri en olumsuz etkileyeni cinsel istismardır.
Cinsel istismar biçimleri neler?
Erotik konuşma, teşhircilik, dokunma, mastürbasyon, cinsel birleşme, pornografiye yönlendirme, fuhuşa yönlendirme.
İstismarcı kimdir?
Genellikle çocuğun yakınıdır. Yani çocuklara şeker vererek kandıran yabancılardan çok aileden ya da aile yakınları tarafından istismara maruz bırakılıyor. Kadının ev içinde maruz kaldığı cinsel ya da fiziksel şiddete de aile içi, özel alan muamelesinin yapılmasıyla benzeşen bir durum söz konusu burada da… Kadınlara karşı geliştirilen “Kocandır” söylemi, burada rahatlıkla “Babandır, dayındır yanlış anlamışsındır”a dönüşebiliyor. Çocukların istismarla birlikte yaşadığı yalnızlığı derinleştiren tepkilerle ya da yoğun biçimde sessizlikle karşılaşması mümkün olabiliyor. Bu yüzden aslında yaşananların çok azı görünür, bilinir hale geliyor.
Tecavüzcü, tacizci genellikle çocuğun yakınıdır demiştik. İlla ensest olması gerekmiyor. Öğretmeni, komşusu, veya aile dostu birileri de olabiliyor. Özellikle kapalı kurumlar cinsel istismar açısından yoğun risk barındırıyor. Tarikatlar, yatılı din eğitimi veren kurumlar (tüm dini kurumlar için söylüyorum-bakınız Spotlight filminin de anlattığı tarihsel gerçeklik, isterseniz Turan Dursun’un Kulleteyn kitabı ya da belki Osmanlı arşivleri) yine risk oluşturan alanlardan…
Nasıl anlarız?
Çocukların ya da ergenlerin cinsel istismara uğradığını yakınlarına söylemeyi düşündüğünde alacağı tepkiden çekineceğini hepiniz tahmin edersiniz. Çekinme nedeni, kendisine inanılmayacağını düşünmesi olabileceği gibi ailesinin ya da yakınlarının kendi tepkisini dahi aşan bir tepki vermesinden de endişe ediyor olabilir (Örneğin babam gidip o adamı vuracak ve hapse girecek, annem babamı şikayet edecek ve…). Yani yetişkin dünyasında henüz kendisinin hazır olmadığı ve onu ürkütebilecek sonuçlarla karşılaşmaktan çekiniyor olabilir.
Hemen sözelleştiremediği dönemde davranışlarındaki belirgin değişiklikleri takip edebiliriz. Maalesef çocuk istismarına dair çocuğun konuşmadığı söz öncesi dönem vakaları da söz konusu.
Çocuklukta;
Tuvalet eğitiminde bozulmalar, altına kaçırmalar, uyku bozuklukları, huzursuzluk, korkular, okul başarısında düşme, depresif belirtiler, yaşa uygun olmayan davranışlar (abla, anne, baba gibi), aşırı veya açık mastürbasyon olabilir. Yaşına uygun olmayan çeşitli cinsel davranışlar sergileyebilir. Tabii bu sayılanlar illa ve sadece bir cinsel istismara işaret etmiyor da olabilir. Başka sıkıntıların da belirtisi olabilir. Ya da cinsel istismar durumunda bunlardan sadece birkaçı açığa çıkıyor olabilir.
Çocukların oyunlarında, çizdikleri resimlerde belirgin farklılıklar olur. Takıntılı biçimde tekrarlayan ve sertleşen oyunlar örneğin…
Ergenlerde;
Evden kaçma veya eve gitmede isteksizlik, duygulanımda dalgalanma, kendine zarar verme, özkıyım girişimleri, ilaç ve alkol kötüye kullanımı, yaşına uygun olmayan abartılı cinsel davranışlar (flörte erken başlama, kışkırtıcılık, arkadaşlarını cinsel ilişkiye zorlama), davranım bozuklukları (okuldan ve evden kaçma, yalan söyleme, çalma ve saldırgan davranışlar) gözlenebilir.
Her yaş grubunda istismara uğrayan çocuklar için en ayırt edici özellik artan ve yaşa uygun olmayan cinsel davranışlardır.
Travmanın şiddetini belirleyen faktörler
Travmatik olaydan kişinin nasıl etkileneceği kişilik özelliklerinden çok olayın nasıl bir olay olduğuna bağlıdır. Kişilik özellikleri ise daha çok gelişecek semptomların biçimini belirler. Bununla birlikte cinsel istismar durumunda çocuğun etkilenim yoğunluğunu artıran faktörleri şöyle sıralayabiliriz; istismarcının birden fazla olması, kötüye kullanımın sık olması, uzun süreden beri olması ve güç kullanılması…
Çocuklar nasıl baş etmeye çalışır? Kendisine ne diyerek açıklar durumu?
Çocuğun yetişkinle yaşadığı bu yaşantıyı anlamlandırması ve bu yaşantının tekrarlarına ya da yeni haline adaptasyonu için pek çok yeni savunma geliştirmesi gerekir. İstismarı bir sır olarak kendinden bile saklamak ister. İnkar eder, bastırır.
Yetişkini “iyi” görmeyi sürdürebilmek için bazen yaşadığı anları unutmasını, cinsel saldırı anlarının kaydını tutmamasını ya da başkası yaşamış gibi düşünmesini ve hissetmesini sağlayan savunmalar geliştirebilir.
Çocuk psikolojik olarak inkar etmeyi, bastırmayı ne denli uygulasa da çözülme mekanizmasını kullansa da istismarın bedendeki izleri sürer. Çünkü yoğun rahatsızlık duygusu yaratacak biçimde çocuğun bedeni istismarcının kontrolündedir. Uyku mesela sakinleşme değil de korkunun kaynağı olan saldırının zamanı olabilir. Yemek zamanı yoğun bir sıkıntı ve kaygı vakti olabilir. Ya da istismarcı öğretmense onun dersinde yoğun ve baş edilemez sıkıntılar bedene hücum edebilir. Bunların sonucunda, kronik uyku bozuklukları, mide-bağırsak şikayetleri, sayısız başka bedensel rahatsızlık görülebilir.
İstismarcının da neden olduğu, suç ortaklığı atfederek olayı anlamlandırdığı bir durumun sonucunda çocuklar yoğun ve yaygın biçimde suçluluk hissediyor. “İsteseydim engel olabilirdim”, “Olamadığıma göre istedim” diye düşünebiliyor. İstismarcının, genellikle çocuğa “baştan çıkarıldığını” söylemesi nedeniyle artabiliyor. Aynı zamanda tümüyle kontrolü dışında gelişen bir olaydaki kontrol duygusunu yeniden kazanma ihtiyacı olarak da tanımlanabilir. “Benim sorumluluğum ne onu yapmayım da başıma bir daha gelmesin” denklemini kurmaya çalışmak olarak da düşünülebilir.
Bazen de yetişkini “iyi” görmeyi sürdürebilmek için kendisinin doğuştan kötü olduğuna inanır. Böylece yeterince çabalarsa iyi olabileceğine ve kaderini değiştirebileceğine inanmak ister. İstismarcı yetişkinin “Sen baştan çıkardın” gibi iddiaları da onun kendisini “baştan çıkarıcı”, “şeytan” kişi olarak görmesi halini destekler. İstismar oldukça öfkesi artar, öfkenin artışı sözel ve sosyal becerilerin geri kalmasına yol açar, öfkesini kontrol edemeyerek hak etmeyen insanlara da yöneltir. Ve sonuç: Kendi kötülüğüne yeniden ikna olur. Kendine öfke, kendinden tiksinme, kendinden utanç biçimlerini de alabilir. İstismar ortadan kalktıktan sonra da bu duygular kolay kolay tüketilmeyebilir.
İstismarcının başka çocuklarla ilişkilenmesine yardım etmek, başka çocukların istismarına sessiz kalmak ya da istismarcının kendisine yaptığını başka çocuklara da yapmak kendinden tiksinme, kötü biri olduğuna inanma düşüncelerinin ve duygularının çoğalmasına yol açar.
Bazı çocuklar kendini kurban gibi algılayabilir. Bütün bu çektiklerini ilahi bir işin parçası gibi düşünebilir. Bir çeşit kendini kurban etme, bedenini adama hali olarak tanımlayabilir.
Bazen başka bir yetişkini istismarcı olmayan ötekini, (öbür öğretmen, diğer ebeveyn gibi) yüceltip idealleştirerek ona çok yoğun ve kuvvetli bir bağ hissederek güç almaya çalışabilir.
Çocuk hangi açıklama biçimini kullanırsa kullansın, sonuç güven duygusunun zedelenmesidir. “Bir iç güvenlik duygusu geliştirmekten aciz olan çocuk kurban, destek ve tesellinin dış kaynaklarına diğer çocuklardan daha bağımlı kalır. Güvenli bir bağımsızlık duygusu geliştirmekten aciz olan çocuk kurban, bağımlı olacağı birilerini umutsuzca ve gelişigüzel aramaya devam eder. Sonuç paradokstur; istismar edilen çocukların, yabancılara hemen bağlanırken, onlara kötü davranan ebeveynlere de inatla yapıştıkları pek çok kez gözlenmiştir.”* İşte tam burada her bir bağlanma ve güven temalı hayal kırıklığı, başkasından kopma hali kendisinin dağılacağı endişesi yaratabilir.
İstismara maruz kalan çocuklar yaşadıkları yoğun duygusal acıyı dindirmek için kendi bedenlerine de zarar verebilirler. Jilet atma, sigara söndürme gibi davranışlar bir istismar acısının bedendeki izleri haline dönüşmüş olabilir. Yine intihar girişimlerine de rastlanır.
Çocukları ayrıca zorlayan durumlardan biri de başka insanların öğrenmemesi için (bunun için istismarcı tarafından çeşitli biçimlerde teşvik edilir) uğraşmak, “normal” yaşamını sürdürmektir. Çocukların duygu ve düşüncelerini saklamayı yetişkinler kadar beceremeyeceği düşünülürse bunun için ek psikolojik mekanizmaların devreye girmesi gerektiği daha anlaşılır olur. Böylece çocukta parçalanmış kimliğin gelişmesi, duygusal durumların gelişimsel olarak uygun biçimlerde düzenlenememesi, sosyal uyum için bir kendini gizleme hali gelişebilir.
Çocuk büyüdü
Son dönemde bu konu tartışılırken, “istismara uğrayan çocuk istismar eder, geleceğin tecavüzcüsü olur” gibi bir söylem sıklıkla ve kolayca kullanılır oldu. Oysa araştırmalar bu bulguyu desteklemiyor. Çocukluk dönemi cinsel istismar yaşayan kadınların hemen tamamı, erkeklerin de önemli bir bölümü çocukların yaşayabileceği tehlikeleri erkenden sezebilen ve engellemeye çabalayan ebeveynlere dönüşüyorlar. Yaşadıkları zaten yoğun suçluluk duyguları yarattığından daha çok telafi edici ilişkiler içinde olabiliyorlar. Pek çoğunun çocuklarla ilişkilerinde istismar davranışı görülmezken, yetişkinlerle ilişkilerinde şiddet görebilecekleri ilişkilerden kaçınmakla ilgili zorlukları olabiliyor genellikle. Çocukluğunda cinsel istismara uğrayanların yetişkin olduklarında mevcut toplumsal yapıdaki güç ilişkilerinde nerede  konumlandıkları da önemli tabii…
Peki çözüm?
Evet her eğitim seviyesinden, inançtan, meslek grubundan cinsel istismarcılar çıkabildiği doğru. Ancak bu genel geçer bilgiye bazı ortamlarda daha çok yaşadığı gerçeğini kurban etmeyelim. Çünkü cinsel istismarın azaldığı ve çoğaldığı durumlar, ortamlar var. Şimdilerde sıklıkla tartışılıyor. Acaba ortaya çıkması mı arttı yoksa istismar sayısı mı? Bu soruyu verilere dayalı (bir çok kurum denetlenemediği için) biçimde açıklayamayız. Benim yorumum vaka sayısının arttığı yönünde. Çünkü olayların ortaya çıkmasını destekleyecek herhangi bir sistem oluşturulmuş değil. Çünkü açığa çıkarmak bir tarafa üstünü örtmeye bu denli hevesli yetkililer ve iktidar odakları var. Çünkü, cinsel istismara uygun ortamları biliyoruz ve nasıl çoğaldığını da… Cezaevindeki çocukların sayısı her geçen gün artıyor. Yetişkin bireylerin ruh sağlığını bozan pek çok gelişme oluyor ve ailenin “kutsal” olduğu söylemiyle her tür denetime kapatılması sonucunda kadın ve çocuklar için pek çoğu birer “zindan”a dönüşen evlerde neler olduğunu bilmekten uzaklaşıyoruz.
Hal böyleyken neler yapmalı? Çocuklara durum nasıl anlatılmalı? Gücümüz neye yeter?
Çocuklarla ilişkilenen herkes, kendi çocuğuna, öğrencisine cinsel eğitim verebilecek uzmanlarla görüşsün. Yaşa uygun cinsel eğitim vermek, çocukların sorularını vakti zamanında yanıtlamak çok önemlidir. Durup dururken, biz yetişkiler çok korktuk diye, cinsel istismara karşı çocuğa uyarılar yapmak, anlamsız biçimde korkmasına neden olacaktır. Başka insanlardan, yetişkinlerden ve cinsellikten…
Çocuğunuzun bedenine yerli yersiz müdahale etmemeniz bir diğer önemli nokta. Onu giydirirken, yıkarken bedenini çekiştirmemek, durup durup o istemediği zamanlarda da dokunup öpmemek ve artık hepimiz biliyoruz ki “öp evladım bilmem nendir, öpsün aa çok ayıp” dememek… Ve tabii ki zorla yedirmemek… Bu bile o kadar önemlidir ki…
Ayrıca çocuğunuz bir hata yaptığında nasıl davrandığınız çok önemli. Diyelim ki sizin uyarılarınızı dikkate almadı, düştü ve canı yandı. “Demedim mi sana bıtbıtbıt” demeden önce bir durun. Önce sakince acısını dindirmeye çalışın, şefkatli davranın ortalık sakinleşince ona sorun “ne düşünüyorsun düşmen hakkında”… Böylece ona kendi hatası bile olsa (biliyorsunuz istismarcı ona olay kendi sorumluluğuymuş gibi yaşatacak) sizin yanında olacağınızı göstermiş olursunuz. Diğer davranış yani onu korkutmak hiçbir işe yaramayacağı gibi acılarını özellikle bedensel olanları sizden gizlemesine yol açacaktır. Ruhsal acılarını çocukların önemli bir bölümü ailelerine anlatmayı ne yazık ki başaramıyor zaten…
Bu işin sihirli bir formülü yok, çocuklarımıza inanmak, zihinlerinin içine girmeye çalışacak denli meraklı olmamak ve ama iyi gözlemciler olmak, davranışlarındaki değişiklikleri gözlemek ve basit tedbirler almak bile önleyici olabilir. Ama bilelim ki ne yaparsak yapalım, çocukların gücü yetişkinlere yetmeyebilir. Toplumsal olarak bu sorunla mücadele etmediğimiz sürece, hiçbirimizin çocuğu güvende olmayacak.
Karaman’da olanların nasıl değerlendirdildiğine baktığımızda yeniden gördük ki; birileri tecavüzden tacizden korktuğundan çok aşktan korkuyor. Oysa aşktan korkmamalı… Kime ne yapar ki aşık? Bir kıyı köşe bulup birbirinin gözüne bakar, el ele tutuşur, temas eder. Üstelik dünyayı daha güzel, herkesi daha iyi görür. Biraz sarsak olur ama iyidir bir düzey aylaklık.
Ama taciz, tecavüz nedir? Nefreti yayar, üzüntüyü, yası, tutsaklığı… Hele çocuğa olanı, hele ergene… Hele ihanetli olanı yakınından geleni… Yıkar geçer her şeyi… Her güzelliği, iyiliği, emeği yıkar geçer. İşte bunları yıkanı, yıkıp geçmeli asıl… Yıkıp geçmeli. O vakıf kapanmalı, kapısına kilit vurulmalı. En azından bu olmalı…
Ve bugün o çocukların başına gelenlerden sonra bile “Hepimiz Ensar’ız” diye açıklamalar yapanlar, Kılıçdaroğlu’nun kaba ve gereksiz sözünün ama haklı tepkisinin ardından CHP önüne yürüyenler için hangi değer yargıları geçerli bilemiyorum. Dışsal olmayan vicdani herhangi bir kural, işliyor mu içlerinde? Yeter artık demeleri için eşik neresi acaba? Hırsızlık değil, kadınlara tecavüz değil, erkek çocuklara tecavüz değil, Müslüman öldürmek değil, insan öldürmek hiç değil… Onların birbirlerini bunca kollamaları, dayanışma değil, sevgi değil… Suç da en büyük bağlardan biridir. İşte bu yan yana duruş kafa-kol ilişkisidir, “sen beni görme ben seni görmeyim”dir.
Ve bilelim ki dinlerdeki sapkın Lut kavimleri, aşık insanları temsil etmiyor. Tam da dürtülerine engel tanımayan, insan, hayvan, bitki başka canlıları kendisi dışındakinin varlığını kabul etmeyen, şehvetinin peşinde koşup rıza aramayan, gücüyle ele geçiren, ele geçiren, toplumsal mutabakatları delmek konusunda güçlüye izin veren insanların egemen olduğu toplulukları temsil ediyor. Ve bu denli kontrolsüzlüğün getireceği büyük yıkım anlatılıyor. Bir de böyle okunabilse keşke… Ama belli ki o tren bazıları için çoktan kaçmış.
Ve Ensar Vakfı’na çok kızgın olan bizler, çocuklarla ilgilenmeliyiz. Solda Nesin Vakfı dışında çocuklarla ilişki kuran kaç örnek var? Artıralım sayılarını. Bir yolunu bulalım temas edelim çocuklara, gençlere… Kızmak yetmiyor, hiçbir şeyi değiştirmiyor. Öyle azınlık olmanın hazzı, cahil halka tiksintiyle bakma halleri, beğenmemeler, terk etmeler, küçük burjuva hüzünler veeee işte sonuç… Haydi pamuk eller taşın altına… Psikolog olan gönüllü çocuklarla görüşsün, annelerini güçlendirecek işler yapsın (bu çalışmayı yürüteni de güçlendirir), öğretmen sınıfı dışındaki bir yerlerdeki çocuklara dokunsun, kimyacı bir okulda bilimi sevdirecek bir küçük sunum yapsın misal. Herkes yapacak bir şey bulabilir herkes… Çocuklara o iğrenç eller dokunsun istemiyorsanız bilelim ki istememek yetmiyor. Tabii bireysel de olmuyor örgütlü yapmamız lazım. Sendikalarımızı, derneklerimizi, odalarımızı, vakıflarımızı zorlayalım. Olmazsa yenilerini, yenilerini kuralım. Ve bilelim ki çocuklarla onlara zarar vermeden ilişki kurmak konusunda bizim de öğrenmemiz gereken çok şey var. Ama olsun bir yerden başlamak lazım. Bilmediğini bilmek ve yeniyi biriktirmek istemek de iyi ve yeterli bir başlangıç noktası…
* “İstismara uğrayan çocukları cezalandıracağız” demişti.
** Judith Herman “Travma ve İyileşme” (s.139)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder