13 Nisan 2016 Çarşamba


Geçen haftaydı galiba aşağıdaki yazıya başlamıştım. Sonra öylece kaldı. Şimdi devam etmeyeceğim. Bu halini paylaşayım dedim. Tam da dün Kayseri'de lise öğrencisi 17 yaşındaki Cansel Buse K'ye cinsel istismarda bulunarak intiharına neden olan öğretmen hakettiği cezayı almamışken... Sahi Cansel intihar mı etti?

BİR İNTİHAR DAHA VAR…
İntihar haberleri, intihar eden bombacı olduğunda sansasyonel oluyor. Garibanların hergün hergün artık gündelik hayatını bile sürdüremeyerek hayatına son vermesi çok da ilgi çekici değil. Daha çok birilerini mesela tüm ailesini öldürdükten sonra belki de yaptıklarının bedelini ödememek için ölüme gidenleri, bedenine bombayı bağlayıp başkalarını da öldürenleri konuşuyoruz. Bu ülkede intihar varoluşçu edebiyatın, sinemanın ya da salt psikolojinin, psikiyatrinin konusu olamayacak denli politik ve toplumsal bir konu genellikle…
Sevdiğinden hamile kaldığı ardından yüzüstü bırakıldığı ailesi öğrense onu zaten öldüreceği için intihar eden kadınlar, evlere kapatıldığı için umutsuzluğa düşen etrafına koca koca ahlak duvarları örülen, görünmez baskı zincirlerine bağlanan kadınlar kıydığında canına bazen istatistiklere dahi yansımıyorlar. Başaramayan, yaşayamayan oluyorlar birilerinin gözünde…
Okuduğum iki haber toplumdaki çürümeyi gözler önüne seren intiharlar olarak yüreğimi deldi geçti. İşte o delikten akan kanı, gözyaşını, öfkeyi, acıyı yazmak istiyorum. Yazıp paylaşmak istiyorum, yazıp bir kısmını tek başına taşımaktan kurtulmak istiyorum. Bu acıyı sizlerin yürekleriyle bölüşmek istiyorum.
Önce bir sokakta yürürken logar kapağını açıp kanalizasyona atlayarak intihar eden adamdan biraz bahsedelim. Onun üzerine düşünelim istiyorum. İstanbul’da yaşayan bir Suriyeli adam, yolda yürürken ansızın logar kapağını açıp kanalizasyona atlayarak intihar ediyor. Neler neler söylüyor bu intihar? İstanbul’da denize de atlayabilir ama o pisliğin içine atlıyor. Peki asıl pislik nerede? Sömürüyü ve baskıyı artırmaya yönelik kararların alındığı çiçeklerle bezeli gül kokulu odalar mı temiz mesela? Böyle bir ölüm seçmek bizlere neler demektir aynı zamanda? Biraz burada bu düşüncede duyguda kalmakta fayda var. Biraz onun derdiyle boğulmak sonra nefes alabilmek için şart…
Bir diğer intihar ise, 8 Mart günü İstanbul’da boğazda gerçekleşti. 8 Mart günü 4 çocuk babası adam boğaz köprüsünden atlamaya niyetlenmişti. Zar zor ikna edildi geri dönme ihtimali kuvvetlenmişken trafikte bekleyen iki kişi “atlayacaksan atla işimiz gücümüz var” dedi adam atladı ve öldü.
Buyrunuz kokan, çürüyen toplumsal hayatımızdan iki örnek… Ne dersiniz? Ve bu ülkede intiharlar aslında cinayet midir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder