16 Haziran 2017 Cuma

Nedenselliği boşlukta kalmış inançlar  

Birbirinin elinden makas ya da bıçak almanın onları düşmanlaştıracağını daha hafif ifadeyle ilişkilerini bozacağını düşünüyor azısanmayacak sayıda insan. Peki böyle bir inanç neden var? Çünkü tam kesici aleti diğerine karşı uzattığında içine doğacak duygulardan, kendi saldırganlığından en sevdiğimizle bile aramızda var olan gerilimlerden korkuyor insan. Söze dökemediği, adlandırması ayıp günah çatışmalardan... O anda, tam bıçağı uzattığında kontrol ediliyor kuşkusuz ama bi an parlayıp sönerek fark ediliyor duygu ve sonrasında büyümesinden korkuluyor ya da o parlama sönme haline bile tahammül edilemiyor... Tam bir "tövbe tövbe" durumu... 
O yüzden böyle inançlar nesilden nesile yaygın biçimde sürüyorlar. Boş inançlar demek adet olmuş. Nedenselliği boş bırakılmış ama baya dolu esasen. Kendi öfkemizle, kıskançlıklarımızla, saldırganlığımızla dolu... 
"Şeytan doldurur" dışsallaştır bakalım insanoğlu.. Hangi şeytan doldurur. Kendi içindeki kötüden öldürmek isteyenden korkuyor esasen. Kontrolünü yitirmemek için "batıl"ını yaşatan zavallı insan. Kendinden korkan maymun... Bilincinin gölgesinde duramayan...
Babaannem ve köyün diğer kadınları geceleri çöplerin ve küllerin olduğu yerlerden geçerken adını bile söylemediği varlıklar (varlık sözcüğü bile korkutucu idi o zamanlar) bize zarar vermesin diye sürekli "destur savuş" dememizi söylerdi. Ben de defalarca tekrarlardım zifiri karanlıkta sihirli sandığım bu sözleri. Köyde yıldızlar pırıl pırıldır çünkü ortalık karanlıktır. El fenerlerinin hareketli ışığı, cırcır böceği sesleri ve destur savuşlarım birbirine karışırdı. Hiçbir dinde yok "destur savuş"... Ama sözcükler korur, sözcükler iyi gelir. Kötüden, kötülükten korur, içimizi... Korkuyu dindirir. "Hani ıssız bir yoldan geçerken hani bir korku duyar ve insan hani bir şarkı söyler içinden işte öyle bir şey"... İnsan karanlıkta hiç kimse görmediğinde yapabileceklerinden korkar, kendine yasakladıklarını aşana dönüşmekten korkar, sonra bunu başkasının yapmasından da korkar. Çok az insan karanlıkta da kimse görmezken de yapmayacaklarından emindir. Onların korkuları azalmıştır karanlıktan... İçindeki karanlıktan...
Ve son olarak babamı anmak istiyorum. O hiç korkmazdı karanlıktan. Başka insanların korktuklarından korkmazdı. Kavgadan, tartışmaktan, karanlıktan, mezarlıktan, soğuktan, hastalıktan, yoksulluktan... Korkmamaktan hırpaladı kendini... Ortaokuldayken falan Ramazanlarda annem, kardeşim ben oruç tutardık. Babam sahurda kahveden gelirdi. Bizimle bir şeyler yerdi. Oruç tutmazdı. Genellikle sağcı esnaflarla dolu olan mahallemizde koltuğunun altında Cumhuriyet Gazetesi ağzında sigara ile gezerdi. "Ne o İbrahim oruç yok mu yine" diye tacizli laflar attıklarında "Allah sevdiği kulu aç bırakmaz, siz tutun orucunuzu" derdi gülerek... O zaman bilmezdim bu tavrın gerektirdiği korkusuzluğu... Kısa süre sonra anladım... Anladıktan kısa süre sonra o gitti.
Bıçak almaz insanlar birbirinin elinden bu topraklarda...
Zarar vermek istemez birbirine... Aklından bile geçirmeye tahammül etmesi zordur.
Ama giderek kimse görmediğinde yasağı yok sayanlar çoğaldı buralarda... Kimse görmüyorken çal, öldür, hak ye... Sonra biri söylerse yaptıklarını inkar et... Yeter ki gücün olsun... Tüm yasalar, tüm yasaklar silinirken insan ruhundaki boşluklar derinleşiyor. Derinliğin sarhoşluğu boşlukta olmaz, olmuyor...
Değerleri olmayan herhangi bir insana değer veremez ki... Onlarda olmayanı onlardan istemenin alemi yok. Kimin içinde varsa o kuracak iyiyi, güzeli... 
İyi deyince güzel deyince 15-16 Haziran tarihi günleri geldi aklıma. İşçilerden oluşan gürül gürül bir nehrin ülkeyi arındırmasının toprağını verimli kılmasının kutlu yıl dönümüdür. O gün ayaklananların bu ülkede üretilen nitelikli her işte izi vardır. İyi ki yaşandı... İyi ki buradaydılar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder