22 Ocak 2017 Pazar

Savaşın suretinde bir dünya...  

 Adlarını bilmediğim yığınla silah çeşidi, bir sürü uzmanlık alanı sermayenin en kirli sahipliği insan öldürme sanayi daha iğrenci ticareti... "Kaç para bu? Şu köyde bir denesene?" "Çok profesyonel ordu" 
 İnsanlık itinayla karşısına çıkan fırsatları kaçırırken, artık aynada, ne isek onu göreceğimiz günler yaklaşıyor. Ya yok olacağız, ya sömürüsüz bir dünya kuracağız. Şakası yok! insanlığın ve doğanın yaşamının geleceği ciddi risk altında... İnsanın içindeki ölüm güçleri beslendi, beslendi koca bir canavara dönüştü, bağladıkları bahçede zor duruyor artık. Ne olacaksa olacak. Geçen İdris söylüyordu Amazonlarda başka insanlarla hiç ilişkilenmemiş bir insan topluluğu bulunmuş. Gidip onlara katılmak isterdim. Kalan ömrümü onlarla geçirmek... Ama biliyorum ki imkansız. Çağımın bilgisiyle, duygusuyla lekeliyim.
Bu sabah yıkılmış kentlerin hüznüyle uyandım. Geçende bir arkadaşıma kulağındaki küpeleri çok beğendiğimi söyledim. Suriçinden almıştım dedi. Bir süre sessizlik oldu. Bir mızrak atıldı kalbimize biliyorum. Hiçbir söz o ana uygun olamazdı. Gözlerimizin derinlerinden ah dedik geçtik. Diyarbakır'a ilk kez gittiğimde sokağa çıkma yasağı vardı görememiştim Suriçini... Ben göremedim, öyle görülmeyi görülmeyi... 
Suriye savaşı boyunca da aynı anıyla uğraştım. Muhafazakar, kapalı bir kadınla konuşuyordum. Sene 2007 olmalı. Defalarca Suriye'ye gitmişti. Ne kadar güzel olduğundan söz etmişti. Görmeyi o kadar çok istemiştim ki... Olamadı tabii... Ama en çok ne dokunuyor içime biliyor musunuz? Bana uzun uzun Suriyelilerin Türkleri ne kadar sevdiğinden ve çoğunun Türkçe öğrendiğinden söz etmişti. Severlermiş... Sonra başlarına ne işler geldi o insanların, o tarihi kentlerin... Oradaki gülüşlerin, yeni doğmuş nice umutlarla adı konmuş bebelerin, yeni başlayan aşkların, daha dün örülmeye başlanan kazakların... Hangi toz dumanın altında ne umutlar, ne sevgiler kaldı.
Şimdi artık tüm dünyaya çok yakın yıkım tehdidi... Belki bir gün bizim yaşadığımız yerler içinde... Belki bir gün bizim umutlarımızın üzerine de...
Kader değil elbette. Engel olmak için hâlâ şansımız var. Daha önce "Cehennemin Kapısından Gördüklerimiz" "Virajdan Önce Son Çıkış" gibi yazılar yazmıştım. Birileri gibi kuru ajitasyon için yazmadım. Gerçekten öyle düşünüyordum. O çıkışları geçtiğimizi biliyorum. Ama hâlâ dipte olmadığımızı da... Hala umut var ama biraz daha zor da... Umut işte o canavarın ağzında... Bilmiyorum midesine gitmeden yapılacaklar daha çok bedel gerektirecek ve acaba göze alınabilecek mi? İnsan dediğin öngörülebilir değil... 
Bir de ne görüyorum biliyor musunuz? Hani hep deriz ya şimdi savaşı kışkırtanlar aslında ilk kaçacak olanlardır. Zaten ispatlı. Bakıyorum da tanıdığım milliyetçilerin çoğu askerlik yapmamış bulmuş bir yolunu... Yani savaşma kararı alırlarsa da olan kime olacak belli... Bol bol anlatmak lazım. Belki eski Yugoslavya ülkelerinin fotoğraflarını göstermek yeniden, belki Suriye'yi... Ve aynı türküyü söylemek lazım yeniden...
"Mezar taşlarını Hasan koyun mu sandın 
bre Hasan,
Adam öldürmeyi Hasan 
oyun mu sandın"...
Üzgünüm pazar pazar böyle oldu. Vakit bulursam siyahlardan da bahsedicem bugün onlarda yanıbaşımda çünkü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder