23 Mayıs 2017 Salı

ENU'NUN GÖZYAŞLARI

"Yıllar yıllar evvelmiş. Denizi olmayan bir ülkenin güneşi bolmuş. Senelerden birinde kış öyle uzun öyle uzun sürmüş ki güneş sırasını beklemekten usanmış başka diyarlara doğru yol almış. Kışı uzayan ülkenin derdi de çoğalmış.
O ülkenin daracık sokaklarından birinde güneşli günleri, yaz, bahar meyvelerini çok seven bir kadın yaşarmış. Adı Enu’ymuş... Enu, kış boyu yamacılık yapar, yazları ise kır bayır gezermiş. Yamacılık işinin gerektirdiği tüm hünerlere sahipmiş. Eksik parçayı hemen anlar, gözüyle şöyle bir bakar bakmaz ölçüsünü bilir çabucak o boşluğa uygun olan nesneyi bulup eklermiş. Yamayı saklamaktan hiç hoşlanmadığından muhakkak bütünden farklı bir renkte yaparmış eklerini... Ne eksik olmak ayıpmış onun gözünde, ne tamamlamak, ne tamamlanmak... Yoksullardan hiç bir şey almazmış yamadıklarının karşılığında... Zenginlerse zaten eksiği, yırtığı, söküğü saklar ya da çöpe atarmış. O yüzden bizim Enu’da karnını zor doyurur evini de güçlükle ısıtırmış kışları. Ama bahar geldi mi tüm doğa önüne serermiş elindekini, avucundakini... O da bilirmiş zehirli mantarı tıpatıp aynı olan zehirsizden ayırmayı, en güzel balın yerini, en olgun yemişin dalını... Hayvanlar da yardım edermiş Enu’ya... Biraz insan, biraz bitki, biraz hayvan sayarmış kendini Enu... 
Hani demiştik gözleri keskin diye... Hani demiştik biraz hayvan sayıyor kendini diye... Öyleymiş. Herkesin göremediğini görürmüş gözleri... Sol gözü eksik parçanın ölçüsünü alırken kusursuzca, sağ gözü de kalbinin eksiğini anlayıp sevgiyse sevgi, cesaretse cesaret ekleyiverirmiş karşısındakine. Enu, nazikçe ve gizlice yamıyormuş gelenlerin yüreklerini de...
Derken vakit eriştiği halde gelmeyen bahar için sabırsızlandığı gecelerden birinde kaygıyla uyuduktan sonra sağ gözünden dökülen yaşlarla uyanmış rüyalarından... Hemen evinin yamacındaki nehre koşup yüzünün sudaki yansısına bakmış ve sağ tarafının şiştiğini, gözünün içine kan oturduğunu görmüş. Gözünden yine yaş damlamış. Nehrin içine dökülmüş. O anda nehir kötü kokulu bir bataklığa dönüşmüş. Ne olduğunu anlamayarak eve koşmuş. Yoğurt olması için uyuttuğu süte bakarken içine damlayan gözyaşıyla süt de kesilmiş. Ne yapacağını şaşırmış Enu... 
En yakın arkadaşı Befru’ya koşmuş. Ona olanları anlatırken üzüntüsünden ağlamış ve gözyaşını gören arkadaşının yüzünde ansızın beliren uzaklığı, soğukluğu görmüş... Sağ gözünden hiç durmadan dökülen yaşların değdiği her şeyin bozulduğunu anlamış. Dostlukların bile... Bir çeşit zehir olmuş gözyaşı. İnsanlar ona yama yaptırmaya gelmez olmuş. Oysa eskisi kadar güzel, eskisi kadar özenli yamıyormuş. Nedendir bilmiyorlarmış ama ayakları Enu’nun evine götürmüyormuş onları...
Enu üzüntüyle derman araştırırken derdine yıllar evvel doğaya karışan Mavin Kadın gelmiş aklına... Gözünden dökülen yaşları gözyaşı şisesine doldurarak ağaca, taşa değmesine engel olarak günlerce yol almış. En sonunda Mavin’in karşısına varmış. Mavin Kadın’ın saçları birbirine karışmış, vücudunun kılları uzamış, gözleri insana bakmaya bakmaya bakışı başkalaşmış sanki içinde yaşadığı mağaranın bir parçası olmuş. Anlatmış derdini Enu “Her zehirin vardır bir panzehiri... Söyle Mavin Kadın ne yapayım ben şimdi bu gözle, nasıl onarayım, kimi yamayayım”... 
Mavin Kadın şişenin içindeki gözyaşına şöyle bir baktıktan sonra dalmış uzaklara... Epey sonra hayvani bir sesle konuşmuş derinden... “Gözün çoook yorulmuş kendinden ırağa bakmaktan. Kıştan yorulmuş, komşudan yorulmuş. Hep onaran gözün şifasını kesince olanlar bunlardır işte... Güneş bin kere doğsa minnet etmezsin, bir kere doğmasa ona karşı bozulur kalbin. Nehrin, sütün ve dostunun ettiği işte böylesidir. Gücenmeyesin.” 
“Ben şimdi ne yapayım?”
“İster benimle kal burada... İstersen sev gözünü biraz.”
“Sevmek mi nasıl?”
“Bir ömür nasıl sevdiysen insanları, sevgi, merhamet, cesaret, eksiği görüp nasıl onardıysa bu emektar gözün, şimdi sen de ona ihtiyacı olanı vereceksin. Önce anla neye bakmak istiyor? Nereyi istiyorsa oraya götür, kimin gözünde durmak istiyorsa oraya bak durmaksızın... Hangi suyla yıkanmak istiyorsa orada yıka... Bunları ben diyemem sana... Sen ki iyi ölçü alırsın, kendini bilmeyen insanın dermanından anlarsın var git bul gözünün istediğini... Gözden gönüle akacak olanı bulunca baharı yazı da bulacaksın nasılsa. Hem oyalama beni işim çok burada...”
Enu, Mavin Kadın’ın ne iş yaptığına, meşguliyetinin ne olduğuna akıl erdiremeyerek oradan uzaklaşırken onun uğraşını biraz olsun anlasa kendi derdine de çare bulacağını biliyormuş. İçi umutla dolmuş, gözünden akan yaş ise şimdiden azalmaya başlamış bile."  

Not: Sağ gözümde oluşan tuhaf gribal durum nedeniyle yaşadığım halden, kendi gözümden akan yaştan aldığım ilhamla yazdığım masaldır. Şöyledir;

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder