26 Mayıs 2017 Cuma

Kayıtsızlaşacağım Beddularınıza ve Güvenilmezlerin Çığlıklarına   


BİR olmak, TEK olmak, YEK vücüt olmak sağı solu kapladı. Tek olmamaya, ayrı olmaya, ayrı ama yakın durmaya tahammülü olmayanların ülkesi burası. Yalnızca sağ için söylemiyorum. Yalnızca solun bir bölümü içinde söylemiyorum. Genel bir rahatsızlık... Kütleler birbirine doğru yaklaşıp bir sıcaklıkta erimeye başlayınca ortalık daha da bunaltıcı oluyor. Herkes birbirine “Allah seni kahretsin” diyor. Kimsenin dilinden beddua eksik olmuyor. Hatta mevzu şuna döndü “Allah bu halkın belasını versin bir türlü devrim yapamadı”. Bunu da kim diyor kendini siyasi özne görenler...
Çok çekilmez buralar... Çok gidilmez buralar... Nasıl olacak bilmiyorum.
Bazen bazı sözler oluyor söylemek istediğim. Sahipsiz sözler... Kimsenin yüksek sesle söylemediği... Fısıltıyla konuştuğu kapı arkalarında... Ben söyleyeyim diyorum. Alemin delisi sen misin diyor bir ses içimden. Evet sen diye konuşuyor benimle bazen içimdeki bir ses  Bir garip Banu’yum diyorum ona hem alemin delisi de olurum. Daha evvel de defalarca oldum. Seni kim duyar, hem ne anlamı var. En zoru bu yanıt oluyor kendi kendime verdiğim bu yanıt “Hem ne anlamı var”...
Tekleşmek ne rahattır kim bilir? Kim bilir? Ben değil. Ben bilmem. Daha küçükten ailenin, konu komşunun ihtiyacı gereği beni mahallenin delisi olarak yetiştirdiler. Sonra aklımı tescillemek için psikolog okullarına falan gittim. Her zaman her zaman azınlık olmanın bir yolunu bulan zihnim belli ki yine bir işler peşindeymiş.
Neyse ne diyordum? Kayıp Balık Nemo’yu izlediniz mi? Orada Nemo’nun babası ile birlikte Nemo’yu arayan bir balık var adı Dori. Dori, çok iyi bir balık. Ama hafızası çok sorunlu. Öğrendiklerini çabucak unutuyor, dost canlısı diğer balıklara yardım etmeyi seviyor, iyilerin tarafında... Ama belleği kayıt alamıyor. Sürekli aynı başlangıç “Merhaba benim adım Dori. Tanışalım mı?” Bu ülkedeki belleksizlik bana sürekli Dori ile dolaşıyormuşum hissi veriyor. Zaman kısa, Nemo’yu bulmalıyım. Dori’ye de ihtiyacım var ama sürekli aynı şeyleri anlatmaktan çok yoruluyorum.
Sosyal medya da beddua yeri (tekrar olacak ama çok yadırgıyorum bu bedduaları)... Dilek ağaçları olur ya çaputlar bağlıdır üzerine. Bilirsiniz ki birbirinden güzel dilekler söylenmiştir o çaputlara. İşte buralara da beddualar işleniyor. Veee bana mı öyle geliyor. Giderek daha çok herkes aynı sözü yazıyor. Bir ayin gibi... Tekrarlar, tekrarlar... “Birşey yapın” çığlıkları yazılıyor sakince gülümseyerek çatalına önündeki patatesi batırırken bir genç tarafından. Ben her çığlığı ciddiye alıyorum. Cep telefonun bile olmadığı zamanlardan kalmayım sonuçta... Eski dedim de devam edeyim. Biz eskiden çoook özeleştireldik. Bir şey eksikse memlekette biz yapmadığımız için eksiktir diye bakardık. Genç ve iyiydik. Şimdi ise “Allah belanızı versin” diye bağırıyorlar. Nasıl da büyük bir politik saptama... Çok yoruldum bu kadar dürtülmekten... Kayıtsızlaşacağım beddularınıza ve güvenilmezlerin çığlıklarına mecburen...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder